Kurumların her birinde iki tür politika vardır: “Beyan edilen politika”, kağıda yazılan veya kurum yöneticisinin (diğerlerinin) önünde kurumu hakkında konuştuğu politikadır ve “uygulanan politika”, kurum üyelerinin saat saat ve gün gün yaşadığı gerçek değerler ve uygulamalar bütünüdür. Kurumların muzdarip olduğu, etkinliğini azaltan ve atmosferini olumsuz duygularla dolduran en önemli kronik sorunun, “ilan edilen politika” ile “uygulanan politika” arasındaki farktır, çünkü kurumun duvarlarında asılı olan yazıda veya kurumun çıkardığı süreli yayınlarda yazan “beyan edilen politika” kurumun temel bir değeri olarak (girişimleri teşvik etmekten) bahsedebilirken, “uygulanan politika” başlatıcıları takdir etmemek ve ödüllendirmemektir, “Beyan edilen politika” “işbirliği” hakkında konuşabilirken, “uygulanan politika” bilgiyi gizlemek, hataları yakalamak ve kimseye yardım eli uzatmamaktır. “Beyan edilen politika” (ekip çalışması, istişare ve yetkilendirme) hakkında konuşabilirken, “uygulanan politika” karar vermede münhasırlık, yetkisizleştirme, tüm yetkilerin yöneticinin elinde toplanması vb.
“Beyan edilen politika” ile “uygulanan politika” arasındaki uçurum ne kadar genişse, kurum o kadar az etkili olur, üyeleri arasındaki güven o kadar düşük olur, o kadar az girişim ve yenilik olur ve kurum, içinde çalışanları kısıtlayan boğucu bir yere dönüşür. “Beyan edilen politika” ile “uygulanan politika” arasındaki boşluk ne kadar dar olursa, kurum o kadar etkili olur, üyeleri arasındaki güven o kadar yüksek olur, o kadar çok girişim ve yenilik olur ve kurum, içinde çalışanların enerjilerini açığa çıkaran ve potansiyellerini geliştiren verimli bir toprağa dönüşür.
Herhangi bir yönetici (yönetim şekline bağlı olarak) kuruluşundaki “beyan edilen politika” ile “uygulanan politika” arasındaki boşluğun boyutunu seçebilir ve bunlar bu boşluğun boyutunu azaltan üç adımdır:
Her şeyden önce “Beyan edilen politika” ile “uygulanan politika” arasında bir fark olması durumunda, yöneticinin bu farkın varlığını kabul etmesi ve inkar tuzağına düşmemesi gerekir, bu nedenle bu farklılık her zaman meydana gelen doğal bir şey olarak kabul edilir (teoriden pratiğe geçerken), bu gerekçelendirme mantığı her türlü iyileştirme ve geliştirme isteğini emer ve kurumda olumsuz bir kültürü yayar ve herkesin kurtulmaya çalıştığı bir hastalık olmaktan çıkıp (meşru) bir durum haline getirdiği için söz ve eylem arasındaki çelişki durumuyla bir tür bir arada yaşamayı başarır.
Ikincisi Kuruluştaki herkese, kusurun bulunduğu kuruluşta “beyan edilen politika” ile “uygulanan politika” arasındaki uygunluğu değerlendirmelerinin ve kusurun düzeltilmesi için önerilerinin neler olduğunun sorulduğu bir geri bildirim sistemi geliştirin. Geri bildirim, çalışanlar tarafından doldurulan bir anket aracılığıyla yazılı olarak veya her bir çalışanla ayrı ayrı görüşülerek ve onlara “beyan edilen politika” ile “uygulanan politika” arasındaki yazışmalar hakkında ne düşündüklerini ve bu eşleşmeyi sağlamak için ne önerdiklerini sorarak sözlü olarak yapılabilir. Geri bildirim, yöneticinin çalışanlarla günlük teması sırasında duyduğu önerilerle gayri resmi olarak yapılabilir, Resmi ve gayri resmi formları birleştirmek daha iyidir çünkü her biri diğerinin doldurmadığı boşlukları doldurur. Burada, geri bildirimin periyodik olarak yapılması gerektiğine dikkat edilmelidir, çünkü “beyan edilen politika” ile “uygulanan politika” arasındaki uygunluk arayışı tek seferlik bir prosedür değil, devam eden bir süreçtir.
Üçüncüsü Yönetimde “bir kurumda yürürlükte olan yönetmelikler ve yasalar o kurumun ulaştığı sonuçları belirler” diye bir kural vardır. “Beyan edilen politika” girişimleri teşvik etmekse, kurumda girişimi başlatanları ödüllendiren bir yasa olmalıdır, “Belirtilen politika” işbirliğini teşvik etmekse, kurumda ekipteki en iyi kişiden ziyade tüm ekibi ödüllendiren bir yasa olmalıdır. Belirtilen politika teşvik etmek (görüş alışverişi) ise, çalışma, görüş alışverişinde bulunması gereken kişiler arasında periyodik toplantılar yapılacak şekilde düzenlenmelidir. Bu nedenle, yönetici, “beyan edilen politikanın” “uygulanan politikaya” dönüştürülmesini kolaylaştıran yasa ve yönetmelikleri yürürlüğe koymalı ve sadece beyan edilen politikayı uygulamadıkları için çalışanlarını suçlamamalıdır.
Sonuç olarak, “Beyan edilen politika” ve “uygulanan politika” arasındaki fark, bir kuruluşun nadiren hayatta kaldığı yaygın bir hastalıktır, ancak bu hastalığın varlığının tanınması ve üst yöneticiyi ortalama yöneticiden ayıran ortadan kaldırılmasının samimi arayışıdır.
Yaser Al-Aiti